TBMM Genel Kurulunda kabul edilen ve 09.11.2023 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan 7471 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile 6306 sayılı Kanun, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ve birçok kanunda değişiklik yapılmıştır. Söz konusu Yasada, kentlerin ve yapıların depreme hazırlıklı hale getirilmesine dair bir hüküm bulunmadığı gibi, yurttaşın barınma, mülkiyet, konut, savunma ve hak arama haklarının ihlali niteliğinde düzenlemeler yapılmış; evrensel hukuk kurallarıyla güvence altına alınan temel haklar hiçe sayılmıştır.
1. REZERV ALAN TANIMI DEĞİŞTİRİLEREK HER YERDE VE HERKESİN MÜLKÜNE EL KONULABİLMESİNİN YOLU AÇILMIŞTIR
6306 sayılı Kanunda YENİ yerleşim alanı olarak belirlenen rezerv alanı, yapılan değişiklik ile mevcut kentsel ve kırsal alanlar olarak tanımlanmıştır. Bu değişiklik ile; üzerinde yerleşim mevcut olsa dahi herhangi bir yer rezerv alan seçilebilecek, buradaki vatandaş evinden sürülebilecek, tapu sahibi olduğu mülkü el değiştirecek ve bu suretle barınma ve mülkiyet hakları ihlal edilmiş olacaktır. Devletin, mülkiyet hakkına sahip olan insanları borçlandırarak başka semtlere göndermesi, vatandaşlarına kendi eliyle tehcir uygulaması anlamına geldiği gibi, yerinden edilen insanların, borçlarını ödeyememeleri durumunda maliki oldukları taşınmazların hazineye devredilmesi ve tapularına el konulması suretiyle mülkiyet gaspı gündeme gelecektir. Depreme hazırlık amacına değil, yurttaşların hakları yok sayılma pahasına şehrin değerli alanlarını yıkıp yeniden inşaat rantı yaratmaya yönelik bir yasa yürürlüğe konulmuştur.
2. YURTTAŞIN KENDİ EVİ HAKKINDAKİ ÇOK ÖNEMLİ KARARLARA KATILIM VE İTİRAZ HAKKI ELİNDEN ALINMIŞ; KARAR YETER SAYISI AZALTILARAK MÜLKİYET HAKKI YOK EDİLMİŞTİR
Mevcut yasadaki riskli yapı hakkında karar yeter sayısı, arsa payının 2/3 oranında iken, değişiklik ile bu oran salt çoğunluğa indirgenmiştir. Kat Mülkiyeti Kanununda dahi bazı kararlar, kat maliklerinin 4/5'inin veya yasaklı ve önemli konularda tamamının kararı ile alınırken, söz konusu yasada; tevhit, ifraz, binanın yeniden yapılması, müteahhide verilmesi, sözleşme yapılması ve YIKIM gibi hayati kararların %50+1 tarafından alınabilmesi büyük bir çelişki ve tehlike oluşturmaktadır. Bu durumda karara katılmayanlar ve azınlık durumda kalanların itirazları tamamen yok sayılmış, ve nihai olarak yapılarına el konulup hisselerinin satılabilmesinin önü açılmıştır. Yasa bu haliyle de mülkiyet hakkının açıkça ihlali anlamına gelmektedir.
3. MALİKİN MUVAFAKATI ARANMAKSIZIN RESEN UYGULAMA YAPILMASI VE KOLLUK KUVVETLERİNİN ZORLA MÜDAHALESİ KONUT DOKUNULMAZLIĞI HAKKININ İHLALİDİR, İNSAN HAKLARINA AYKIRIDIR
Yasada, idarenin; “istediği şehirde istediği bölgede istediği alanı ilan edip derhal yıkıma başlamak ve ranta kavuşmak” arzusu o denli ölçüsüzdür ki; vatandaşın muvafakati olmasa bile (!) polis/ kolluk müdahalesiyle konuta zorla girilmesi ve resen işlem yapılması öngörülmektedir. Yapının riskli olup olmadığının tespiti, yapının tahliyesi ve yıkım aşamalarında kolluk kuvvetlerinin zorla yurttaşın evine girebileceği, eşyasının tahliye edileceği ve evinin yıkılacağı düzenlenmektedir.
Bilindiği üzere mülkiyet hakkı, bir mal üzerinde kişiye en geniş tasarruf yetkisi veren temel haklardan biridir ve kamu yararı bahane edilerek getirilen sınırlamaların kuralsız olması mümkün değildir. Mülkiyet hakkını sınırlandıran düzenlemelerin, kamu yararı amacı taşıması yeterli olmayıp, ölçülülük ilkesi gereği, yapılacak işlerde gereklilik, elverişlilik, orantılılık kriterlerinin de bulunması şarttır. AİHM ile AYM kararlarına ve içtihatlara aykırı olan, adil dengeyi ortadan kaldıran söz konusu yasa, mülkiyet, özel yaşam ve konut dokunulmazlığı haklarını da ihlal etmektedir.
4. TEBLİGAT VE YARGI USULÜ DEĞİŞİKLİKLERİ İLE BİLGİ EDİNME, ETKİLİ BAŞVURU, HAK ARAMA VE SAVUNMA HAKLARI ORTADAN KALDIRILMAKTADIR
Yasada, imar planlarının askı ve itiraz süreleri ile malike yapılan ihtar süresinin düşürülmesi; yine genel usul hükümlerinden ayrılarak yargılama aşamasındaki tüm sürelerin kısaltılması idare lehine ve yurttaş aleyhine sonuçlar doğurmaktadır. Ayrıca idari yargılama sürecinde yürütmeyi durdurma kararına itiraz yolunun kapatılması, verilen YDK kararlarının yargısal denetimden geçmesini engelleyerek yurttaşın hukuksal güvencesi elinden almaktadır. Bu düzenleme açıkça mülkiyet hakkı ve etkili başvuru hakkının ihlalidir. Yıkıma götürülecek binalarla ilgili davalar devam ederken tedbir kararı verilmemesi AYM tarafından hak ihlali sayılmıştır. Yargı kararlarına ve yerleşik içtihatlara rağmen ihlalin şiddetlenerek sürdürülmesine yönelik ısrarlı düzenlemeler kabul edilemez. Yine, idari yargılamalarda iptal ve tam yargı davalarının birbirinden ayrılması suretiyle bir kez daha yurttaşların mağduriyetine yol açılması, yasanın amacını bir kez daha sorgulatmaktadır.
Çok önemli bir diğer husus ise; Tebligat Kanundaki düzenlemeler ile taraflara yapılacak tebligat usulünün tamamen değiştirilmesidir. Zira düzenlemeye göre daire sahiplerine riskli yapı kararı, yıkım kararı, satış kararı gibi hayati önemdeki bildirimler doğrudan tebliğ edilmeyecek, çeşitli vasıtalarla (e-devlet, muhtara ilan vb) yapılacaktır. Bu durumda dairesi hakkında alınan kararlardan haberdar olmayan maliklerin ise taşınmazının satılması dahi gündeme gelebilecektir. Bu usulün vahim sonuçları söz konusudur. Bireylerin alınan kararlar hakkında bilgi sahibi olmaları, hak aramalarının ön koşuldur ve genel geçer ilan usulleri ile itiraz haklarının ellerinden alınması mümkün değildir. Kişilerin mülkiyet ve özel yaşam hakkını doğrudan ilgilendiren önemli kararlardan haberdar olması dahi engellenmektedir.
5. KENT VE TAŞINMAZLAR HAKKINDAKİ YETKİ BAKANLIĞA VERİLEREK, YERELLİKTEN, KATILIM VE DEMOKRATİK İŞLEYİŞTEN UZAKLAŞILMAKTADIR.
Yasada; rezerv alanların tespiti, ilanı ve tüm işleyiş yetkisi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına tanınmış, yerel yönetimler etkisiz hale getirilmiştir. Demokratik işleyişin güçlenmesi ve halkın etkin kamu hizmeti alabilmesi için daha fazla yerelleşmek gerekli iken, kentsel dönüşüm işlemlerinde yetki merkezileşmektedir. Mali kaynak oluşturmak amacıyla hazine taşınmazlarının kullanılması için merkezi idareye tanınan sınırsız yetkinin konusu, aslında halkın bütçesi ve kamu varlığıdır.
Mülkiyet, barınma, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam haklarını gözetmeyen, sosyal devlet anlayışı ile bağdaşmayan, idarenin her türlü engelden arındırılmış olarak istediği yere inşai faaliyette bulunma yolunu açan bu yasa, Anayasa’ya aykırıdır. Yasanın bu haliyle uygulanmasının sosyolojik sonuçları olacağı, toplumsal barışı zedeleyeceği, yeni davalara yol açacağı, yargı yükünü arttıracağı ve halkı daha da zorlayacağı tartışmasızdır. Oysa hukukun ve idarenin görevi, halkın mutlu, güvenli ve insan onuruna uygun yaşamının tesisi için çalışmaktır.
Toplumu afetlere karşı korumak ve yapıları güvenli hale getirmek için yapılacak hukuki düzenlemeler son derece net olup, bu konuda ilk günden beri avukatlar tarafından çözüm önerileri dile getirilmektedir. Konunun ilgili bileşenleri, akademisyenler, meslek odaları, STK’lar ve toplumla görüşülmeksizin, ‘’oldu-bitti ‘’ ile yasa çıkarma alışkanlığının terk edilmesi şarttır.
Yurttaşların temel hak ve özgürlükleri ile demokratik ve evrensel hukuki değerleri ihlal eden söz konusu yasasın karşısında olduğumuzu kamuoyunun bilgisine sunarız.
Saygılarımızla
İSTANBUL BAROSU
ÇEVRE KENT VE İMAR KOMİSYONU